Bir yandan şanslı sayılırız. Covid-19 gibi herkesi evlere kapatan bir pandemi bundan 20 sene önce başımıza gelse en büyük eğlencemiz parliment sinema kuşağı ile 165 karakter sınırlı yollayabildiğimiz sms’ler olacaktı. Şimdi ise hafta sonu yasak var, hadi evlere deyince ekonomi kısmını es geçersek kimse eve kapanmaktan aşırı mutsuz değil. Internet ve diğer teknoloji cihaz arkadaşları bizi yeterince oyalanacak içerik sunuyorlar.
Yetişkinlerin bu keyfinden ailenin çocuk ve ergenleri de yararlanabiliyor. Onlarda ebeveynleri gibi kafaları iki büklüm telefonları, tabletlerine gömülmüş vaziyetteler. Herkesin evlerinde bildiği yaşadığı gibi teknoloji oyuncakları bizleri o kadar oyalayabiliyor ki eminim ki saatler boyu evde olsanız da kimse kimsenin yüzünü bir iki saatten fazla görmüyordur.
Teknoloji evlerde daha da hakim güç haline geldikçe ebeveynler olarak çocuklarımızın evdeki durumlarını gözlemlemeyi ve onları sağlıklı bireyler olarak yetiştirmenin kontrolünü biraz daha kaybetmeye başlıyoruz. Bu durum çocuklarımız ve onlarla olan ilişkilerimizde yakın vade, orta vade ve uzak vade de bir takım sorunları beraberinde getirmeye başladı.
Açık bir sorun var ki yakın vade de çocukları teknoloji bağımlılığına kaptırmak üzereyiz. Teknoloji bağımlılığı derken eminim kimsenin aklına “ne güzel! çocuklar oturup saatlerce kod yazmaya başladı” diye bir sahne gelmiyordur. Buradaki teknoloji bağımlılığının tam açıklaması; cep telefonlarından, tabletlerinden iyi, kötü veya çirkin sınıflandırmasında önlerine akan içerik bağımlılığıdır. Çocuklar yaşlarına göre belki saatlerce “kırmızı balık kaç kaç kaç” izliyor ya da saatlerce çok kötü Türkçe’leri ile “hadi challenge yapak” diyen “tonlarca kırmızı biberi aynı anda yutmaya” çalışan youtuberları izliyorlar. Sosyal medyayı yakından takip ediyorsanız bu durumun çocuklar üzerinde çeşitli sonuçları olduğunu görebiliyorsunuzdur. Sosyal medyada ailelerin çocukları ile olan endişelerini takip etmişseniz iki tipte endişenin sayısının arttığını görebilirsiniz. Ailelerin çocukları ile ilgili olarak sıklıkla paylaştıkları endişelerinin başında çocuklarının aşırı derece de bilgisayar oyunlarına bağlanması, bu oyunlar dışındaki zamanlarında ise ailenin diğer bireylerine gösterdikleri ani tepkiler, hiperaktif haller ve sürekli gözlem gerektiren diğer davranışlarıdır. Ailelerin diğer yoğun olarak şikayet ettikleri bir sorun ise çocuklarının, pandemi kısıtlamalarıyla beraber arkadaş ortamından da uzak kalmaları, buna rağmen zamanlarını aile bireyleri ile değil de sürekli bir mutsuz ruh haliyle içine kapanık bir halde sosyal medya ve video sitelerinde zaman geçirmesidir. Bu sorunları hemen hemen her çocuğu olan aile az veya çok yaşamakta ve kendi düşünce yapılarına göre çözümler bulmaya çalışmaktadır.
Teknolojinin orta vade de yarattığı problem ise internetten gelen yoğun bilgi seli içinde çocukların çocuk gibi davranmaktan giderek uzaklaşmasına sebep olmasıdır. Ebeveynlerin birçoğu da çocukların bu hallerini çok sevimli de bulmaktadır. “Büyümüşte küçülmüş”, “valla adam gibi konuşuyor”, “zamane çocukları işte ağzım açık kaldı” tepkileri ile çocuklarını daha da büyük gibi davranmaya teşvik etmektedirler. Fakat ailelerin gözden kaçırıdığı nokta ise çocuğun hala aslında hala çocuk olduğudur. Yaptıkları şey tüm çocukların yaptıkları temel şey, taklit etmek. Çocuklar ne izliyorlarsa, ne görüyorlarsa onu taklit etmeye çalışırlar. Günden güne de bu taklitlerde duyduklarına karşı daha iyi cevapları seçebiliyorlar. Ama çocuk olarak aslında verdiği o cevapların ne içeriğini, ne devamında oluşabilecek sorunların hesabını halen algılamıyordur. Çocuklar için algılama ve sonuçları değerlendirme yeteneği büyüme ve hayat tecrübesi ile gelişen bir durum olacaktır. Peki bu ne tip sorunlara sebep olur? Genel olarak bu tip bir çocuk büyümeye dönemlerinde her konuya mutlaka yanlış bir cevabı olsa dahi uzun konuşmalar yapmaya meyilli olur ve hatalarını kabullenmekte zorluk çekmeye başlayabilirler. Gerçek sorunları olduğu zamanlarda ise ailelerinin gözünde tüm sorunları çözebilen yetişkin bir birey olarak görüldüklerinden bu imajlarını korumak için aile büyüklerinden yardım istemekte zorlanmaktadırlar. Hayat içinde çok ciddi problemleri kendileri çözmeye çalışırken de sorunu daha da büyütebilirler. Özetle çocukluğunu yaşayamamış bireyler olarak yetişmek, bu genellemelerin dışında çok daha farklı sorunlara da yol açabilmektedir.
Uzun vade de ki sorun ise teknoloji ile gelen içerik bombardımanı ile yetişen neslin ileri de kendi çocuklarını nasıl yetiştireceğini kimsenin daha net olarak bilememesidir.
Bu sorunlara çözüm olarak ise ebeveynler pandemi döneminde kendi zor durumları ile baş etmenin yanında bir başka zorlu görevi daha yerine getirmek zorunda kaldılar. Aileler bu günlerde çocuklarına daha fazla göz kulak olmalılar. Çocuklarının ruhsal durumu ile ilgili ters bir durumun varlığını hissetmeye başladıklarında, çocukların tepkilerinde giderek anormallikler olduğunu fark ettiklerinde profesyonel bir psikolog ve pedagog desteği almaktan çekinmemeliler. Hatta evde büyük sorunlar gözlenmese dahi yine de evin dışından bir üçüncü uzman gözün aile bireylerini değerlendirmesi yararlı olacaktır. Yaşadığımız bu günler ebeveynler için de hem ekonomik, hem ruhsal açıdan yeterince zor iken, bu şartlar altında onların, çocukları hakkında doğru kararı alması da çok zor değil midir? Bu sebeple tüm aileler için bu dönemi sağlıklı atlatmak için uzman bir çocuk ergen psikolog veya uzman bir pedagog desteğinden yararlanmak yararlı bir tercih olacaktır. En azından bu kararın çocukları teknoloji adı altında instagram ve youtube fenomenlerinin yetiştirmesine izin vermekten daha akıllıca bir tercih olduğu açıktır.